27 Şubat 2013 Çarşamba

Valdo - Bernet & Abuli

1
2















34










5
Enrique Sánchez Abuli & Jordi Bernet










Bu iki adamın yanyana geldiklerinde yarattıklarına bayılıyorum. O kadar da çok ürün verdiler ki, bunu kanıtlayan. Her bakışımda beni güldüren bu küçük örneğin daha yüksek çözünürlüklüsünü isterseniz şu linke başvurabilirsiniz. 

22 Şubat 2013 Cuma

Ceset Hırsızı

Sinemada, çizgili yada çizgisiz edebiyatta korkuyla ilk kez nasıl yüzleştiniz, hatırlıyor musunuz? Korku insanın ilk ve en eski duygusu. Bu nedenle ona karşı kimsenin tarafsız tutum takınabileceğini düşünemiyorum. Ya ona tutkunsunuzdur, ya da yanına bile yaklaşamazsınız. Aynı şekilde korku edebiyatı ve sineması da sizin için ya bir vazgeçilmezdir veya ondan nefret edercesine uzak durursunuz... Ama asla kayıtsız kalamazsınız.  Yani şöyle bir şey yoktur: "Ehem! korku filmlerini özel bir yere oturtamam, hani olursa belki seyrederim, benim için ayrı bir önem arzetmez". Bunu birinden duyduysanız, bilin ki yalandır!

İlk korktuğunuz filmi ve kitabı da işte bu nedenle mutlaka hatırlayacaksınızdır, aksi taktirde öylesine rahatsız olmuşsunuzdur ki, onu bir daha hiç hatırlamamak maksadıyla bilinçaltınızın da altında bir yerlere tıkıştırmışsınızdır... Ama bu yine de unuttuğunuz anlamına gelmez.

Ben bu soruyu kendime yeni sormuş değilim ama geçenlerde beni korkutan ilk çizgihikâyenin bir gotik edebiyat uyarlaması olduğu ve bir de sinema versiyonunun bulunduğunu üstelik bunların ikisini de bilmediğimi fark edip, bu eksikliği gidermek üzere kolları sıvadım.

Söz konusu filmi Youtube'da, hikâyeyi içeren kitabı da Kadıköy Nezih'te buldum. Ayrıca sanırım bir klasik olduğu için internette önemli bir e-kitap sitesinde orijinal metine de eriştim.

İlk baskı kapağını yanda gördüğünüz The Body Snatcher / Ceset Hırsızı'ndan bahsediyorum tabi, İskoç yazar Robert Louis Stevenson'ın 1884'de yayınlanan kısa hikâyesinden. Ünlü yazarın bizdeki tanınmışlığı Dr Jekyll ve Mr Hyde ile Define Adası'yla sınırlı olduğu için pek bilindiğini sanmadığım bu eseri, gördüğüm kadarıyla ilk defa Can Yayınları'ndan 2012'de 'Dr. Jekyll ve Mr. Hyde ve Diğer Fantastik Öyküler' adı altında, gotikromantik dizisi bünyesinde çıkmış.

Hikâyeye konu olan karakterler, anatomist cerrah Robert Knox ve onunla bağlantılı olarak seri cinayetler mahkûmu Burke ve Hare adlı şahısların gerçek yaşamlarından esinlenilerek yaratılmışlar. Knox'un adı yerine 'Mr. K----' kullanılarak hikâyenin gerçekle bağlantısı afişe edilmemiş. Ayrıntısına fazla girmek istemesem de, aslında öykünün adı az çok kendini ele veriyor yukarıda açıkladığım karakterlerle yanyana getirildiğinde.

Eserin sinemaya uyarlanması işini ise 1945 yılında düşük bütçeli korku filmlerinin ünlü yapımcısı Val Lewton yapmış. Yönetmen koltuğunda ise henüz gençliğinde Robert Wise var. Wise'ın 3. yönetmenlik çalışması bu film. Oyuncular arasında ise Boris Karloff ve nispeten küçük bir rolde Bela Lugosi'yi birlikte görmek ise ayrı bir hoş durum.

Film kitaba göre farklar içeriyor tabi. Kısaca örneklemek gerekirse, öncelikle karakterlerde kaydırmalar var, Knox'dan sadece ve açık adıyla 'söz ediliyor'. Kitapta 'çok tanınan' olarak ifade edilen kadın karakter, filmde sokak şarkıcısı -muhtemelen kör- kıza dönüştürülmüş ve bir dramatik unsur olarak değerlendirilmişken, zamanın Hollywood filmlerinde bir zorunlulukmuş gibi tıkıştırılan şarkılı pasajları da böylece halletmişler. Filmdeki bir ilave dramatik unsur da kötürüm kız çocuk. "Böyle kör-topal bu film nereye gider?" demeyin, usta oyuncular ve Robert Wise'ın başarılı yönetimi sayesinde hikâyenin rahatsız edici boyutu ile başarılı şekilde harmanlanarak bu dar bütçeli prodüksiyondan iyi bir gotik korku filmi yaratılmış.

Eğer henüz seyretmediyseniz, benim gibi günümüz korku sinemasının kanrevan içinde ve özel efekte boğulmuş halinden yorulmuş olanlara ayrıca iyi gelecektir.


Ceset Hırsızı'nın çizgi uyarlaması ise aslında bir Warren klasiği. Eserin Creepy #7'de şubat 1966'da yayınlanan, Archie Goodwin'in uyarlaması ile tarzın usta çizeri Reed Crandal'ın elinden çıkma, 8 sayfaya sığdırılmış hali. Bu kısa çizgihikâye ülkemizde 1968'de Korku magazin sayı 39 - 40'da ikiye bölünerek ve daha sonra 1971'de Dehşet #2'de birleştirilerek, 'Ceset Hırsızları!' adı altında yayınlanmıştı. İşte aklımdan hiç çıkmayan o son kareyi büyük ihtimalle Korku magazin'deki karşılaşmamızdan (İstiklâl caddesinde bir kaldırım satıcısı ya da kioskdan babama aldırdığımı bile) hatırlıyorum.

Eser bunca kısaltmaya rağmen ruhundan fazla kaybetmeden ustaca çizgileştirilmiş. Yukarda madem bahsettik, filmde sokak şarkıcısına dönüşen kız, burada 'çiçekçi kız' olarak karşımıza çıkıyor. Goodwin'in uyarlaması bana kurgusu itibariyle daha ziyade filmdenmiş izlenimi verdi. Gerçi Goodwin'in anlatıcı metinlerini orijinal İngilizce metinde aradığımda bir çok birebir ya da benzer cümlelerle karşılaştığımı, yani asıl metine sadık kalınmaya da çalışıldığını söylemeliyim.

Bu uyarlama için kaynak olarak asla yukarda sözünü ettiğin iki eski yayını önermiyorum elbette. Saçma sapan çevirilerini aşağıda verdiğim kendi çevirimle ya da Lâl Kitap'ın o muhteşem baskısındaki Ayşe Özlem Zaimoğlu'nun çevirisiyle karşılaştırıp biraz eğlenmek istiyorsanız başka tabi...

Yeri gelmişken Lâl kitabın bu önemli yayınından söz etmeden geçmek olmaz. Eerie ve Creepy'nin DarkHorse tarafından yeniden hayata kazandırılan Koleksiyon serisinin ilk ikişer kitabını 2011'de yayınlayarak bu önemli açığı kapatmak üzere harekete geçtiler. Ben iki serinin de 1. kitaplarını aldım, kalitesini gördükten sonra 2. leri de en kısa zamanda almaya kararlıyım. Zaten bu hizmetin (ben buna ticaretten ziyade hizmet gözüyle bakıyorum artık) sürebilmesi için de alıcısının olması gerekiyor.

Bu üç ayrı platformdan okumayı -eğer isterseniz- geriye doğru yapmanızı öneriyorum. Çizgihikâye, film, orijinal kısahikâye sırasıyla, tatmin edici bir sonuç alacağınızı düşünüyorum, benim gibi. Orijinal ve uyarlamalar arasındaki küçük final farkları da ayrıca değerlendirme gerektirebilir. Kendi çevirim, orijinal Goodwin metinine mümkün olduğunca sadık kalarak, tamamen kişisel nedenlerle, sırf bu keyfi yaşamak için, bu üçlü okuma sürecinde yapılmıştır. (Lâl Kitap kızmaz umarım)


16 Şubat 2013 Cumartesi

Straponten - Fildişine Hücum

Straponten
Fildişine Hücum
(Strapontin - Ruée vers l’ivoire)
1961 tarihli, dizinin 4. hikâyesi
Yazan: Goscinny
Çizen: Berck

Mis Lou ile yeniden yollardayız, kapaktan da anlaşıldığı üzere, bu sefer başka bir yönde.
Kapağı kendim tasarlamam gerekti çünkü bu hikâye Straponten kitaplarında hep ikinci sırada kaldığı için hiç kapağı olmamış. Kullandığım bu haşin Straponten pozunu ise Tintin Journal Belçika'da yayınlandığı sıra dergiye kapak olduğu sayıdan aktardım, Berck ustanın elinden, özel olarak. :) Bir diğer ilginç ayrıntı, 'Ruée vers l’ivoire'ın Fransız edisyonda yer almamış olması.
Böylece başta hesapta olmadığı şekilde dizinin 2 numaradan 5'e kadarki 4 kitabını tamamlamış olduk. Bu nedenle kapaklara sıra numarası koymayı akıl ettim geç olsa da. Bu sayının numarası var, önceki üç sayı da (Goril, Loch-Ness, Yeşil Kaplan) numaralı yeni kapaklarla güncellendi. Çevirisi süren iki kitap zaten numaralanmış olacak.

Listenin son hali şöyle;


01 Straponten Şoför / 1959-1960 (Goscinny)
02 Straponten ve Yeşil Kaplan / 1960 (Goscinny) - MEVCUT
03 Straponten ve Loch Ness Canavarı / 1961 (Goscinny) - MEVCUT
04 Straponten : Fildişine Hücum / 1961 (Goscinny) - MEVCUT
05 Straponten ve Goril / 1962 (Goscinny) - MEVCUT
06 Straponten ve Patata Taksisi / 1962-1963 (Goscinny)
07 Straponten Goşolar Arasında / 1963 (Goscinny)
08 Straponten Eskimolar Arasında / 1964 (Goscinny)
09 Straponten : Uyuyan Ormanda İsyan / 1964-1965 (Goscinny)
10 Straponten ve Yeşim Maske / 1965 (Acar) - YAKINDA
11 Straponten ve B.C.Z.2 / 1966 (Acar) - YAKINDA
12 Straponten : Şiddetin Dokunuşu / 1966 (Acar)
13 Straponten Örümceks'e Karşı / 1967 (Acar)
14 Straponten ve Beslenme Bölümü / 1968 (Acar)

10 Şubat 2013 Pazar

2 Şubat 2013 Cumartesi

Baba - Geo McManus

George McManus (1884 – 1954) kendisi gibi İrlanda kökenli Jiggs ve karısı Maggie karakterleriyle yarattığı Bringing up Father çizgibandıyla ünlenmiş Amerikalı sanatçı. Bizde Güngörmüşler (Şaban ve Tonton) olarak herhalde bilmeyen de pek yok (Sonradan görme bir aileyi 'Güngörmüşler' diye adlandırmak nasıl bir şey ise).

Bilinmesine rağmen ne kadar farkında olunduğu tabi şüpheli. Geo McManus 1913'den ölümü 1954'e kadar üretmiş bu band dizisini. Bu arada ve öncesinde çizdiği her şeyi gölgede bırakmış Bringing Up Father. Ölümü üzerine, bağlı olduğu ajans The Shadow bandıyla tanınan Vernon Greene'e devretmiş işi. Böylece Greene de daha sonrasında 'Baba' ile anılır olmuş. Hâle bakın ki dizi, Vernon Greene'i de gömmüş (1965). Bildiğim kadarıyla da Bringing up Father hâlen üretilmeye devam ediliyor.

Amerika'daki bu Ajans (syndicate = gazetelere bandkarikatür, karikatür, makale, haber satan ajans anlamında) sistemi, pek çok çizgi ürünün ticarîleşmesinin başlıca sebebi gibi görünüyor. Bu hem iyi, hem de kötü olabiliyor. Bir yandan sanatçıya iş sözleşmeleri sağlarken, diğer yandan bir takım kısıtlamalar, yönlendirmeler de söz konusu olabiliyor. Frank Cho'nun 'Liberty Meadows'unu incelediğimde, sanatçının bir süre sonra anlaşmalı olduğu ajansı sansür uyguladıkları gerekçesiyle terkettiğini hatırlıyorum. En nihayetinde pek çok ünlü bandda olduğu gibi, sanatçı ölüp gidiyor ama telif hakkı ajansda olduğu için, marka para basmaya devam ediyor, burada da olduğu gibi.

Arasıra elimdeki yerli ve yabancı baskılarını karıştırmaktan ayrı bir zevk duyarım Bringing up Father ya da Güngörmüşler'in. McManus dönemi özellikle tarih kokar, bir dönemin tanıklığı vardır o çizgilerde. Öylece okuyup geçemezsiniz üstelik. Sanatçının o harika çizgi üslûbu, tek tek incelenesidir. Özellikle kızının (ve genç kadınların) giyim kuşamında kendini gösteren zarif Art Nouveau tarzı dikkat çekicidir. Değişik sınıf ve etnisiteden tiplemelerde de çok başarılıdır McManus. Sadece burada da bir örneğini verdiğim o dönemin bâriz ırkçılık kokan zenci tiplemesi bugün artık rahatsız edici olabiliyor. Ama bu kasıtlı bir yaklaşım değil ve sanatçının ürününü bugün bile gölgelemiyor. Zaten ırkçılık bir kere enjekte edildikten sonra, toplumun damarlarında hissettirmeden yayılan bir hastalık değil mi? Ve o dönemde bu bir salgın halindeydi ne de olsa.

Geçen gün McManus'un kitap halinde dizileştirdiği eserinin 8'incisini okuduktan sonra bunları paylaşayım dedim. İki örnekle birlikte Geo McManus'un kitaba her zamanki espritüelliği ile yazdığı önsözden de çeviri yapıp ekledim. 

"Çizim masasının başında oturup komik resimler kaleme alan bir sanatçı, her gün, hep isabetli işler yaptığından her zaman emin olamaz. Sıklıkla cesaretini kaybettiği olur çünkü izleyicisiyle kişisel irtibatı yoktur. Elbette, arada bir karısı ya da büyükbabası odaya uğruyor ve çalışmalarını onaylıyorlardır. Bu ise sanatçıyı daha da kuşkulandırır. Muhtemelen istedikleri bir şey vardır ve sadece razı etmeye uğraşıyorlardır kendisini.

Ama kitap dörtmilyonun üzerinde satıldığında, sanatçı çalışmalarının belki de o kadar kötü olmadığını hissetmeye başlar. Bu onu yeniden yüreklendirir. Tabii ki bazı geceler, uyuyamadığında, düşünceler yine ortaya çıkar, bütün bu milyonlar kitabı almışlardır çünkü daha iyisini görmemişlerdir ki.

Daha iyi işler yapmam için, daha çok cesaretlendirilmem lâzım. Eğer önümüzdeki yıl 9. kitabı istiyorsanız, mâlî imkânlarınız el verdiğince çok sayıda 8 numaradan satın almalısınız. Birden fazla kopyayla ne yapacağınızı sakın düşünmeyin. On tanesini, biraraya getirip özenle bağlayın, zarif bir ayak taburesi yapın, özellikle de küçük ayaklarınız varsa."